- 12 Ocak 2025 - TANJU ÖZCAN…
- 25 Kasım 2024 - NEREYE BU GİDİŞ?
- 06 Kasım 2024 - ÜSKÜPLÜ KILIÇÇIZÂDE İSHÂK ÇELEBİ...
- 19 Ekim 2024 - MANİPÜLASYON
- 09 Ekim 2024 - DİJİTAL VATAN...
- 20 Eylül 2024 - KATLİAM DEVAM EDİYOR! - AYŞENUR EZGİ EYGİ
- 29 Temmuz 2024 - BOSNALI BİR MELÂMÎ ŞAİR: ABDULLAH BOSNEVÎ
- 29 Mayıs 2024 - İZZEDDİN KASSAM...
- 23 Mayıs 2024 - SOUND OF FREEDOM... (HOLLYWOOD, CIA VE ÇOCUK İSTİSMARI)
- 15 Nisan 2024 - YASİN EBU AKİLE (Asi Bir Kelebeğin Son Nefesi...)
- 06 Nisan 2024 - HANZALA...
- 03 Aralık 2023 - Utanç Duvarı
- 22 Kasım 2023 - Filistin Halkının Direniş Sembolü: Osmanlı Subayı Şeyh İzzeddin el-Kassâm…
MUHAMMED SEFA RUMELİ
-YENİ- YAHYA KEMAL'İN HOCASI MUTASAVVIF ŞAİR ŞEYH SADEDDÎN SIRRÎ EFENDİ...
Kadim tarihi milattan önce dört binli yıllara kadar uzanan Üsküp, beş yüz yirmi yedi yıl boyunca Osmanlı hakimiyetinde kalmış bir kültür ve medeniyet şehri olarak Balkan coğrafyasında Türk-İslam kültürünün yayılmasında mühim bir rol oynamıştır.
Bu aziz şehir, birbirinden değerli velûd yazarları, söz üstadı şairleri, sanatkâr ruhlu mutasavvıfları manevi cezbesi, kadim kültürü ve tarihi dokusuyla derinden etkilemiştir.
Üsküp’ün bu ilham veren atmosferinden etkilenenler arasında, edebiyatımızın önemli ismi Yahya Kemal Beyatlı'nın hocası olarak da bilinen mutasavvıf şair, bestekâr ve yazar Şeyh Sadeddîn Sırrî Efendi de yer almaktadır.
Türk edebiyatına Yahya Kemal gibi muazzez bir kalemi kazandıran Sadeddîn Sırrî Efendi, 1869 yılında Üsküp’de dünyaya gelmiştir. Sadeddîn Efendi’nin hayatının ilk yıllarına dair çok fazla malumat bulunmamakla beraber validesinin Sara Hanım, babasının ise Üsküp Rifâî Âsitânesi’nin üçüncü postnişini Şeyh Muhammed Bâkır Efendi olduğu bilinmektedir.
Küçük yaşlardan itibaren babasından tasavvuf ve edebiyat başta olmak üzere birçok konuda dersler alan Üsküplü şairin karakter oluşumunda, babasının mühim bir etkisi olmuştur. Ayrıca pederinden binicilik ve atıcılık eğitimi de almıştır.
Sadeddîn Efendi, babasının vefatından sonra Üsküp Rifâî Âsitânesi’nin dördüncü postnişi olarak tekkenin başına geçmiş ve manevi silsileyi devam ettirmiştir. Bilhassa dergahın tadilatıyla yakından alakadar olan Şeyh Efendi, merhum dedesiyle aynı ismi taşıdığı için muhibbânları tarafından II. Şeyh Sadeddîn Efendi olarak da adlandırılmıştır.
Yaşamı boyunca, müritlerinin nezdinde büyük saygı ve sevgi gören alim, sanatla her daim ilgili, ileri görüşlü, münevver bir din adamı portresi çizmiştir.
Gençlik yılları Balkanların siyasi olarak buhranlı dönemlerine denk gelen Sadeddîn Efendi, ilk evliliğini Hayriye Hanım ile yapmıştır. Hayriye Hanım’ın vefatı sonrasında, 1896 yılında Redife Hanım ile dünya evine girmiştir. Daha sonra birkaç evlilik daha yapan yazarın, Redife Hanımla olan izdivacından üç çocuğu olmuştur.
Üsküp’ün 1913 yılında Osmanlı hakimiyetinden çıkması üzerine ailesiyle birlikte İstanbul’a göç eden şair, payitahtta fazla kalmayarak Manisa’ya taşınmıştır.
İstanbul’da altı ay gibi kısa bir süre kalmasına rağmen oldukça sıkıntı yaşayan Sadeddîn Sırrî, iç huzuru ve mutluluğu şehzadeler şehri Manisa’da bulabilmiştir. 1913-1919 yılları arasında Manisa’da ikamet etmiştir.
İstanbul’da kaldığı süre boyunca yaşamış olduğu zorluklar, kendisini manevi yönden o kadar üzmüş ve yormuştur ki dervişlerine: “Hicret etmeyiniz ederseniz büyük şehirlere gitmeyiniz. Vatanınız olan kasabaya mümâsil bir yer arayınız. Benden nasihat!” tavsiyesinde bulunmuştur.
Manisa’da bir yandan kızlarının eğitimiyle ilgilenirken diğer yandan müzik öğretmenliği yaparak ailesinin geçimin sağlayabilmiştir. Sadeddîn Sırrî Efendi, 6 Şubat 1936 tarihinde Türkiye’de vefat etmiş olup kabri, kendisinin de bağlı olduğu Üsküp Rıfâî Âsitânesi’nin bahçesinde yer almaktadır.
***
Saddedîn Sırrî er-Rifâî Efendi bir tarikat şeyhi olmasının yanında edebi kişiliğiyle de ön plana çıkan başarılı bir şair, yazar ve mûsikîşinas olarak edebiyat tarihimizde mühim bir yere sahiptir.
Üsküplü şairin babası Muhammed Bâkır Efendi, tasavvuf kültürüne hakim, edebiyata yoğun ilgi duyan ve bunu ailesine de aşılamaya çalışan bir mutasavvıftı... Sadeddîn Efendi, Şeyh Muhammed Bâkır gibi edebiyata meftun bir babanın tedrisatından geçerek, küçük yaşlardan itibaren kalem ve kağıtla hemhâl olmuş, duygu ve düşüncelerini yazarak dile getirebilme kabiliyetine erişmiştir. Babasından aldığı feyzle çocukluktan itibaren etkileyici şiirler ve metinler kaleme almıştır.
Şairin kendi anlatısına göre daha on iki, on üç yaşlarındayken yazdıklarını şeyh babasının görebileceği yerlere özellikle koyuyor ve düzeltmeler yapmasını bekliyordu.
Genç yaşlarda kafiye ve vezin usulünü öğrenmiştir. Arapça ve Farsça kelimelere olan vukûfiyeti sayesinde eserlerinde son derece zengin bir dil kullanmıştır. Sultan Veled, Molla Câmî, Hâtif-i İsfahânî gibi mutasavvıf şairlerin Farsça eserlerini tercüme etmiştir. Ayrıca Arapça tercümeleri de bulunmaktadır.
Sadeddîn Sırrî, Üsküp’te bulunduğu dönemde Bursalı Tâhir Bey ve Eşref Paşa gibi ilim ve fikir erbaplarının sohbet meclislerine iştirak ederek tasavvuf, tarih, siyaset, edebiyat ve mûsikî konularında değerli bilgiler edinmiştir.
Eserlerinde Sırrî, Kalender, Bâkır mahlaslarını kullanan Sadeddîn Efendi, bir yandan klasik/tekke şiir geleneğini sürdürürken diğer yandan sade bir dil kullanarak yenileşme dönemine uygun eserler de kaleme almıştır. Çocuklara yönelik eğitici şiirleri de bulunmaktadır.
Gazel, tahmîs, müstezâd, nazîre gibi klasik nazım türlerinde eserler kaleme aldığı gibi hece vezninde ve tamamen Türkçe kelimelerden oluşan eserleriyle de edebiyatta yenileşme ve dilde sadeleşme akımına karşı olmadığını ortaya koymuştur.
Eserlerinde özellikle milli duygulara atıf yapması, sade, anlaşılır ve açık bir Türkçe kullanması Meşrutiyet sonrasında ortaya çıkan akımlardan etkilendiğini göstermektedir. Şair, yaşadığı dönem itibariyle Osmanlı’nın Balkanlardaki hakimiyetinin yavaş yavaş sona erdiği yıllara şahit olmuş, bu durum kendisini ve tabi sanatını derinden etkilemiştir. Namık Kemal'den etkilenerek yazdığı Vatan temalı şiirlerinde bu etki açıkça görülmektedir.
Sırr-ı hilkatten gelir hubbu’l-vatan insâna âh
Hal olunmaz bir muammâdır muammâ-yı vatan
Secde-gâh-ı mü’minîn olsun taşıyla toprağı
Mevce-dâr oldukça billâh... deryâ-yı vatan
Müsterîh olsun ehibbâ-yı vatan yâ Rabbenâ
Rûy-i râhat görmesin, kör olsun a’dâ-yı vatan
(Vatan Şiiri)
Edebi yönü itibariyle Muallim Sa’dî’yi örnek alan Sadeddîn Efendi, münâcât, tevhid, na't, ilahi, nutuk, şarkı, muamma, mersiye gibi nazım türlerinde de eserler kaleme almıştır. Aruz vezninin yanında hece ölçüsüyle de şiirler yazmıştır. Hece ölçüsünü kullanmasında Muallim Sa’dî’nin etkisi olmuştur. Muallim Sa’dî tarafından çıkarılan haftalık Yıldız gazetesinde bir yıl boyunca şiir ve yazıları yayımlanmıştır.
***
Sadeddîn Sırrî’nin hayatında mûsikînin mühim bir yeri vardır. Eşref Paşa ve Bursalı Tahir Bey gibi mûsikîşinas isimlerle yaptığı sohbetlerden oldukça etkilenen şair, mûsikîye mahir dervişlerden dersler alarak bu alanda kendisini yetiştirmiştir.
Üsküplü bestekâr, Menâkıb-ı Târihiyye- Mûsikî isimli hatırat yazısında mûsikîye olan merakını mutasavvıf olmasına bağlar. Yine bu hatıratta, gerek kitaplardan gerekse mûsikîyle ilgili olan kişilerden sürekli bir şey öğrenme peşinde olduğunu, buna rağmen bir mûsikî hocası bulamadığını, nota nazariyatına dair ilk bilgilerini, Üsküp Sanâyi Mektebi’nde öğrendiğini anlatmaktadır.
Manastır Rifâî Dergahı şeyhi olan amcası Bedreddin Efendi’yi ziyarete gittiğinde dergahın müdavimlerinden Nazif Bey ile tanışmış ve kendisinden nota yazımı, enstrüman, makam ve usûl konularında dersler almıştır.
Üsküp’e döndüğünde ise Üsküp dergahının zâkirlerinden Hafız Mehmet Efendi ile şarkı/ilahi çalışmaları yapmıştır. Hatta Selanik’ten özel olarak kanun getirtmiş ve yakın dostu Binbaşı Rıza Bey sayesinde tanıştığı genç bir zabitten kanun çalmayı da öğrenmiştir.
Kanunun yanında keman ve ud çalmayı da öğrenen başarılı şair, arkadaşı Mehmet Bey ile beraber nazariye kitaplarından nota bilgisi öğrenmiştir. Tanburî Cemil Bey tarafından kaleme alınan Rehber-i Mûsikî isimli kitaptan oldukça faydalanmıştır. Selanikli Udî Ahmet Efendi’den ud dersleri aldığı da bilinmektedir.
Sadeddîn Efendi ve dostu Mehmet Bey mûsikî yeteneklerini ilk olarak dergahta ilahi seslendirerek sergilemişlerdir. Sadeddîn Efendi, mûsikînin teknik boyutuyla özellikle alakadar olmuştur. Öyle ki İstanbul’dan gelen mûsikîşinas dervişlerle bizzat görüşerek okuduğu ilahileri tashih ettirmiştir.
Yıldız, Cerîde-i Sûfiyye ve Muhibbân gibi neşriyatlarda yazıları yayımlanan Sadeddîn Efendi’nin müzik ile alakalı iki yazısı bulunmaktadır. Müziğin “İslam dinindeki yeri ve hükmü nedir?” sualine; Hz. Peygamberden de misaller vererek, “Caizdir.” yönünde cevaplar vermeye çalışmıştır. Istılâhât-ı Mûsikî isimli yirmi dokuz beyitten oluşan şiirinde ise mûsikînin önemine değinerek makam, usûl, nota gibi teknik terimlere de yer vermiştir.
Reh-i râstın budur âyîn-i evvel mûsikî ehli
Usûl üzre yola bir pîş-revle ibtidâr eyler
Sürûr-ı aşk ezel bezminde taksîm-i ilâhîdir
Gazel tarzında güftârım o remzi âşikâr eyler
Verir aks-i sadâ her perdeden bir âh-ı cân-gâhım
Hem âheng-i segâhım çârgâha müsteâr eyle
(Istılâhât-ı Mûsikî)
***
Başta Üsküp olmak üzere Balkan coğrafyasının dört bir yanına yayılmış tekke ve medreseler yıllardan beri bu kadim topraklarda köklü bir medeniyetin temellerini oluşturan en önemli unsur olmuşlardır. Tekke kültürü, zamanla kendine özgü bir sanat tarzı oluşturmuş ve neşet ettiği her muhitten farklı esintiler taşımıştır. Bu da Türk tasavvufu açısından, son derece zengin ve etkileyici bir sanat dilini doğurmuştur.
Bu yönüyle Balkan tekke mûsikisî ve şiirinin İstanbul’a taşınmasında, Sadeddîn Efendi’nin mühim bir rolü olmuştur. Şairin, İstanbul ile Balkanlar arasında tekke mûsikisî ve şiiri yönünden bir köprü vazifesi gördüğü rahatlıkla söylenebilir.
Ünlü bestekâr, birçok talebe de yetiştirmiştir. Bunlar arasında en bilineni Yahya Kemal Beyatlı’dır. Beyatlı’nın hayatında, hocası Sadeddîn Efendi’nin önemli bir etkisi olmuştur.
Kendisi de Üsküplü olan Yahya Kemal, küçük yaşlardan itibaren Üsküp Rifâî Âsitânesi’ne giderek burada ilahi, mûsikî ve şiir dersleri almıştır. Beyatlı hatıratında, Hocası Sadeddîn Efendi’nin, şirinlerindeki hatalarını düzelttiğini ve bazı hususlarda kendisine uyarılarda bulunduğunu belirtmiştir.
Birçok nadide şiir ve bestelere imza atan Şeyh Sâdeddîn Efendi’nin ilahi formundaki eserlerinden bazıları şunlardır: Kudret Kandilinden Bir Nûr Süzüldü, Her Nefesde Bul Hayât-ı Câvidân, Gönlümde Kaynadı Şâhımın Aşkı, Hû Deyib Girdik Bu Er Meydânına, Yetiş İmdâdıma Kehfü’l-Emânsın Yâ Resûlallâh, Devrân Bu Devrân’dır.
Bu kıymetli eserlerin önemli bir kısmı, 1959 yılında Türkiye’ye göç eden Üsküp Rifâî Âsitânesi’nin altıncı şeyhi Mustafa Haznedar Baba ve oğlu Râik Haznedar tarafından muhafaza edilerek günümüze kadar ulaşabilmiştir.
Ayrıca sanat yönetmenliğini Doç. Dr. Safiye Şeyda Erdaş’ın yaptığı, Sadeddîn Sırrî Efendi’nin bestelenmiş şiirlerinden oluşan “Sadeddın Sırrı İlahileri” isimli albümün de Türk Mûsikî Tarihi açısından önem arz ettiği gözden kaçırılmamalıdır. Safiye Erdaş Hoca, 2023 yılında “Kudret Kandili” isimli Sadeddîn Efendi’ye ait tek şarkılık bir albüm daha çıkarmıştır.
Adetimiz olduğu üzere son sözü yazımızın kahramanı Sadeddîn Sırrî Efendi’ye bırakıp bu güzel faslı tadında noktalayalım:
Kudret kandilinden bir nûr süzüldü
Bir bulut içinde kaldı eyvallâh
Bu nurda ibtidâ hilkat düzüldü
Mevcudât şeklini aldı eyvallâh...
Muhammed Ali’nin nûrudur bu nûr
Verâ-yı vahdetle eyledi zuhûr
Kesret içinde olunca mestûr
Herkesi gümâna saldı eyvallâh...
(Kudret Kandilinden Bir Nur Süzüldü/Hüseyni Nefes)
Henüz Yorum yok