Esra Palancı

Ribat Yurdunun Murabıt Kadınları

Kudüs’ten paylaşılan fotoğraflara şöyle bir göz attığımızda muhakkak İsrail askerlerinin karşısına dikilmiş, kendinden emin, korkusuz, cesur kadınların fotoğrafları gözümüze çarpar. Ellerinde taşıdıkları ve artık bir parçaları haline gelmiş Kuran’ı Kerim ile eli silahlı müstekbirlere meydan okuyan, Müslüman kimlikleri ile zalimin karşısında izzetli bir duruş ortaya koyan kadınlar… Peki kim bu, gücünü elindeki Kuran’dan alan cesur kadınlar?

Onlar, kendilerini Mescid-i Aksa’nın murabıt kadınları olarak adlandırıyorlar. Murabıt, kalbini Allah’a bağlayan, düşmanla karşılaşılacak yerlerde gözetip nöbet bekleyen, bağlı[1] gibi manalara geliyor. Gerçekten de Aksa’nın murabıt kadınları, oradaki duruşlarıyla bu manaların içini tam anlamıyla dolduruyor ve mananın hakkını veriyor. Peki ne yapıyor bu kadınlar? Oluşturdukları ilim halkalarıyla Mescid-i Aksa’nın bahçesinde İslami ilimlere dair dersler yapıyor, namaz kılıyor, Kuran’ı Kerim okuyorlar. Bir yandan ilim ve ibadetle meşgul olurken diğer yandan İsrail’in Aksa’yı yalnızlaştırma ve Müslümansızlaştırma çabalarına karşı burada nöbet tutarak Aksa’yı boş bırakmıyor ve gözünü mabede dikmiş, Müslümanların Aksa’daki varlığını ortadan kaldırmak niyetinde olan Yahudilere hal diliyle, biz buradayız ve sizden korkmuyoruz, peygamberlerin emanetini terk etmeyeceğiz, diyorlar. Esasında asıl maksatları da budur. Mescid-i Aksa’nın sahipsiz olmadığını göstermek ve Yahudilerin kirli ellerini mabede uzatmalarının önüne geçebilmek.

Tabi ki bu amaçlarına ulaşmaları hiç de kolay olmuyor. Kadın olmaları dolayısıyla huzur ve güvenlik içinde her gün mescide gidip geldiklerini düşünüyor olabiliriz belki fakat hakikat hiç de öyle değil. Aksa’daki Müslüman varlığına tahammül edemeyen İsrail, kadın-erkek dinlemeden murabıtların mescide girmelerine ve orada bulunmalarına engel olmak için elinden geleni yapıyor. Mescitten uzaklaştırma kararları, darp, gözaltı, hakaret, kadınların başörtülerini çekip açma, kovalama, tekbir getirme yasağı, seyahat yasakları… ve daha aklınıza gelecek birçok yaptırım… Ailelerinden, eşlerinden ve çocuklarından uzak bırakılmaları da cabası. İsrail zannediyor ki bu yaptırımlarla Aksa’daki Müslümanları sindirir, korkutur ve onların gayelerine ulaşmalarına engel olabilirim. Fakat murabıtlar her ne muamele ile karşılaşırlarsa karşılaşsınlar imkan bulduklarında yaptıkları ilk iş yine nöbet yerlerine dönmek oluyor.

Aksa’nın murabıt kadınlarından Latife Abdullatif’in şu sözleri bu hakikati göstermesi bakımından önemlidir. Diyor ki; “İki hafta önce tutuklandım. Altı saat boyunca beni sorguya tutup bırakmadılar. Sonra “Eğer Mescid-i Aksa'ya dönersen, hakkında uzaklaştırma kararı çıkacak ve seni hapse atarız.” dediler. Fakat ben, ertesi gün doğrudan buraya döndüm. Hayatımızı riske attığımızı biliyoruz. Fakat önümüzde başka bir yol yok. İçimizde olanları anlatmanın başka bir yolu var mı? Kimse tutuklanmak istemez. Kimse darp edilmek istemez. Fakat tek yol bu."[2]

Aksa’nın ilim halkalarında öğretmenlik yapan Hatice Huveys ise şöyle diyor: “Bizi ne kadar uzaklaştırırlarsa Mescid-i Aksa'ya olan bağlılığımız o kadar artıyor; üzerimizde ne kadarbaskı oluştururlarsa doğru yolda olduğumuzdan o kadar emin oluyoruz. Uzaklaştırmalar, büyük bir etkimiz olduğunun kanıtı."[3]

Murabıtların bu sözlerini okuduğumda aklıma şu ayeti kerime geldi: "Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!”dediler.[4]İşte bu insanlar, Aksa'nın kadim bekçileri her ne tehdit ile karşılaşırsa karşılaşsınlar bu durum onların bağlılığını arttırmaktan başka bir şeye yaramıyor. Bu kadar zulme rağmen murabıt kadınlar nöbet yerlerini terk etmiyor, Aksa’yı kafirlerin kirli ellerine terk etmemek için canları pahasına direniyorlar. Tam da bu nokta üzerinde durup biraz tefekkür etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Hiçbir silah ve savunma gücü olmayan ve fıtrat itibariyle de zayıf bir bedene sahip, üstelik malı, canı ve namusu ile de büyük bir tehlikenin içerisinde olan bir kadın nasıl olur da eli silahlı ve her türlü maddi imkanı yanında bulunduran İsrail askerlerine karşı bu izzetli duruşu sergileyebilir? Canlarının ve mallarının emniyette olduğu rahat bir yerde yaşam sürme imkanları varken neden her günü kendileri için işkence, eziyet ve zulüm ile geçen bu topraklarda durmakta direnirler? Seküler bir bakış açısıyla düşündüğünüzde bu yaptıklarının hiçbir mantıklı izahını bulamazsınız. Dünyaya tutkun insanların anlayabileceği bir şey değildir bu. Murabıtları bu kadar izzetli, bu kadar cesur ve korkusuz kılan ellerinde taşıdıkları Kuran’ı Kerim’i gönüllerine de taşıyabilmelerinden ve dilleriyle söyledikleri tekbire yürekten inanmalarından başkası değil. Onlar inanıyorlar ki Allah Azze ve Celle İsrail’den de, ona arka çıkanlardan da, onların tankları, topları, tüfeklerinden de daha büyüktür. Ve biliyorlar ki Allah’ın dilediği ve takdir ettiğinden başkası onlara gelip isabet etmez. Bu manevi motivasyon ile Allah'ın karşısındaki her şey gözlerinde küçülüyor. Mescid-i Aksa'da canları pahasına peygamberlerin emanetini korumaya çalışan insanlara baktığımda ben bunları görüyorum. Bu insanlar bir yandan Kudüs ve Mescid-i Aksa konusunda dünyadaki tüm Müslümanlara nasıl bir duruş sergilenmesi gerektiğini gösterirken, aslında bir yandan da imana ve teslimiyete dair de ibret alınacak bir örneklik ortaya koyuyorlar. İslam ile insanın nasıl değer ve şeref kazandığını bizlere gösteriyorlar.

Sözlerimi bitirirken dünyaya tutkun, kaybedeceklerinin hesabını yapmaktan Allah'ın kendisine yüklediği kulluk sorumluluğunun gereklerini yerine getirmeyen, değer ve yüceliği Allah'ın safından başka yerde arayan tüm Müslümanlara başta kendi nefsim olmak üzere Allah Azze ve Celle'nin  şu ayetini hatırlatmak istiyorum.

 “Kim (dünyada ve âhirette güç, kudret, itibar, üstünlük, yücelik ve) şeref istiyorsa, (bunu Allah’tan istesin; çünkü) şeref ve yücelik, tamamen ve yalnızca Allah’ın elindedir (ve onu dilediğine verir. Fakat bunu elde etmek için, dosdoğru bir imana sahip olmanız ve bu inancınızı güzel davranışlarla ortaya koymanız gerekir. Çünkü ancak iyi niyet, sağlam iman,) güzel söz (ve güzel düşünceler) O’nun katına yükselir fakat bunları O’na yükseltecek olan, (ancak ve ancak) güzel davranışlardır. (Dolayısıyla, ibâdetlerle, güzel davranışlarla desteklenmeyen kupkuru bir iman, sahibine hiçbir yarar sağlamayacaktır. Bunun içindir ki, İslâm’a ve Müslümanlara karşı) çirkin tuzaklar peşinde koşan (kâfirleri ve münâfık)ları, (her iki dünyada da) çetin bir azap beklemektedir ve onların bütün tuzakları, (eninde sonunda) yok olup gitmeye mahkûmdur![5]

Allah'ın ipine sımsıkı sarılarak, O'nun (cc) mescidlerine sahip çıkanlardan ve böylece dünyada şeref, ahirette kazanç bulanlardan olabilmek duasıyla...


[1] https://www.luggat.com

[2] https://www.haksozhaber.net/onlar-mescid-i-aksanin-kadin-muhafizlari

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri