Esra Palancı

Kamplarda Sıkışan Hayatlar: Filistinli Mülteciler

Filistin topraklarında çözüm bekleyen sorunlardan biri... Filistinli mülteciler. İsrail'in 1948’de bir devlet olarak ortaya çıkmasından bu yana yüzleri gülmeyen, acıları dinmeyen, sayıları milyonları bulan bir topluluk. Kudüs ve Mescid-i Aksa üzerinden söylemlerimiz devam ederken Filistinli mülteciler meselesini ıskalamamız gerektiğini düşünüyorum. Zira bu insanlar Filistin davası adına bedel ödeyen ve hala da ödemeye devam eden insanlar. Bu düşünceden hareketle bu yazıda Filistinli mülteciler sorunun ne zaman başladığı, mültecilerin hangi ülkelere göç ettikleri, göç ettikleri ülkelerde ne gibi sorunlarla karşılaştıkları ve yaşam şartlarının nasıl olduğu konularında öz bilgiler vererek Filistinli mülteciler konusuna dikkatlerinizi çekmek istedim.

Süreç İsrail'in bir devlet olarak kurulduğunu ilan etmesi ile başladı. 1948 yılında Arap-İsrail Savaşı sonrası Filistin topraklarının İsrail tarafından işgal edilmesi ile Nakba yani büyük felaket adı verilen olay yaşanmış ve 700 bin Filistinli evlerini ve yurtlarını kaybetmiştir. İsrail güçleri 400 civarında Filistin köyünü haritadan silmiş ve binlerce Filistinliyi de sürgün etmiştir. Nakba’dan sonra başta Ürdün olmak üzere çevre ülkelere yaşanan bu göç dalgası tarihteki en büyük Filistinli göçü olarak bilinir. Yine ikinci büyük göç dalgası da 1967 Savaşı'nın Arap devletleri tarafından kaybedilmesinden sonra gerçekleşmiştir. 325 bin Filistinli mülteci Filistin topraklarından göç etmek zorunda bırakılmıştır.[1] Bu savaşlar neticesinde Filistinliler başta Ürdün, Lübnan, Suriye, Gazze ve Batı Şeria olmak üzere Ortadoğu'nun ve dünyanın çeşitli yerlerine göç etmek zorunda kalmışlardır.

UNRWA'nın[2] kayıtlarına göre 2021 yılı itibariyle 5.7 milyondan fazla Filistinli mülteci ajansa kayıtlı bulunmaktadır.[3] Tabi bu sayısal veriler ancak yaklaşık değerleri ifade edebilir zira UNRWA'ya kayıtlı olmayan Filistinli mültecileri de göz önünde bulundurmak gerekmektedir. 2020 verilerine göre dünyadaki Filistinli nüfusunun 13.7 milyon olduğu[4] dikkate alındığında Filistin nüfusunun neredeyse yarısının mülteci konumunda olduğu görülecektir.

Filistinli mülteciler Ürdün, Lübnan, Suriye, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki 59 Filistinli mülteci kampında[5] yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Bu kamplar bir bakıma Filistinlilerin kentleri haline dönüşmüştür. Bulundukları ülkede, kendilerine çizilmiş sınırlar içerisinde, üst üste ve dip dibe yapılmış gecekondularda, daracık bir alana mahkum edilen mülteciler en temel insani ihtiyaçlarını karşılamaktan dahi yoksun durumdadırlar. Bu kamplardaki en büyük sorunlardan birisi işsizlik ve fakirliktir. Mültecilerin çoğu ya işsiz ya da sabit gelir getiren bir işi bulunmamaktadır. Mülteciler uluslararası kuruluşlardan gelen yardımlarla ayakta kalmaya çalışsalar da bu kuruluşlardan gelen yardımlar oldukça kısıtlı ve bir insan için gereken asgari yaşam şartlarını dahi sağlayamamaktadır. Sözgelimi UNRWA'nın mülteci başına ayırdığı miktarın 12 dolardan daha düşük olduğu dikkate alındığında ne demek istediğimiz daha açık şekilde anlaşılacaktır.

Kamplardaki başlıca sorunlar, yüksek işsizlik, mültecilerin birçok iş kolunda çalışmasının yasak olması, ağır hastalıkların tedavisinde yüksek ücretler istenmesi, kronik hastalıklar, hasarlı altyapı, bakımsız ve sayıca yetersiz evler, açık elektrik kablolarının can güvenliğini tehdit etmesi, eğitim altyapısındaki yetersizlikler, kış aylarında yakacak ihtiyacı farklı gruplar arasındaki çatışmalar ve uyuşturucu kullanımıdır.[6] Binlerce insanın iç içe yaşamak zorunda kaldığı bu kamplarda temizlik, beslenme ve sağlık en temel sorunlu alanları oluşturmaktadır. Sağlık alanında UNRWA'nın kamplara kurduğu sınırlı sayıdaki sağlık ocakları ancak temel sağlık ihtiyacını karşılamakta daha ileri düzeydeki sağlık sorunlarına karşı bir yardım sunamamaktadır. Mültecilerin mücadele etmek zorunda olduğu bunca sıkıntının yanında ayrıca bulundukları ülkede ötekileştirilmeleri, insanca muamele görmemeleri, ülkede yaşanan herhangi bir sorunda adeta günah keçisi seçilmeleri de bu sorunların psikolojik ayağını oluşturmaktadır. Kamplarda yaşayan nüfusun büyük çoğunluğunu genç nüfus oluşturmaktadır ve gençler bunca sorun ve sıkıntıya karşı daha kırılgan ve kaygan bir zeminde bulunmaktadırlar. Nitekim uzmanlar maddi sorunlar, eğitim imkânlarına erişimde yaşanan güçlükler, ağır hastalıkların tedavisinde karşılaşılan çaresizlikler ve en önemlisi de bir insan olarak haklarının tanınmaması sebebiyle gençlerin ciddi travmalar yaşayabileceğine dikkat çekmekte ve gelecekte gençler arasında uyuşturucu kullanımının yaygınlaşması ve farklı silahlı örgütlere katılımlarda artış yaşanması gibi durumların söz konusu olabileceğine dair uyarılarda bulunmaktadır.[7]

Kamplardaki nüfusun hızla artmasına karşın kamp alanlarının genişletilememesi de sayısız sorundan sadece biridir. Öyle ki Lübnan’daki mülteci kamplarında mülteciler vefat eden yakınlarını defnetmek için dahi yer bulamamakta ve bazı mezarlara ikinci, üçüncü defa cenaze gömmektedirler. Anlaşılacağı üzere mülteciler ölüsüyle ve dirisiyle adeta kaderlerine terk edilmiş durumdadırlar.

Bütün olumsuzluklara ve kötü şartlara rağmen Filistinli ailelerde “Nakba”dan bu yana Filistin’e geri dönüş, direniş söylemleri ve umut, nesilden nesle aktarılmış, kamplardaki çocuklar da böyle bir atmosfere doğmuştur. Kamplarda yoksulluk ve umut hep bir arada var olmuştur.[8] Filistin topraklarının Filistinli mülteciler için ne anlama geldiğini Filistin mülteci kamplarında yaşayan Hacı Nasır'ın dilinden aktaralım: "Filistin Müslümanlarındır. Filistin bizlerindir. Filistin'den vazgeçmemiz olacak şey değil. Yeryüzündeki bütün insanlar topraklarında yaşıyor. Hintli Hindistan'da. Türk ise Türkiye'de. Bu durum sadece Filistinli için farklı. Bizim vatanımız kanımızda yaşıyor. Filistin kanımızda yaşıyor. Her Filistinli çocuk konuşmaya başladığında ilk olarak Filistin der. Filistin'e dönüş hakkımızdan vazgeçmemiz imkansız. Filistin'den vazgeçmeyiz. Çünkü Filistin peygamberler toprağıdır. Rasulullah'ın (sav) toprağıdır. Bu hakkımız, bu kanımız, bu namusumuz, bu Kur'anımız, bu imanımız. Filistin bu saydıklarımın hepsi. İki kıblenin ilki, üç kutsal yerin üçüncüsü."[9]

Filistinli mülteciler bunca olumsuzluğa rağmen bir gün kendi topraklarına geri dönme umudu ile yaşamaktadırlar. Aradan geçen 73 yıla rağmen yaşlıların Filistin'deki evlerinin anahtarlarını hala üzerlerinde taşıyor olmaları geri dönüş umudunun asla tükenmediğinin de bir göstergesi. Ortadoğu’nun çirkin siyaseti ve uluslararası hukukun iki yüzlü tavırları her ne kadar bunun aksini gösterse de inanan insanlar için umut her zaman bâkidir. Birey olarak bizlere düşen ise mültecilere karşı insani ve vicdani sorumluluklarımız olduğunu unutmamaktır.

 


[1] Ortadoğu’da Filistinli Mülteciler, Mülteci Kampları ve Sorunları Üzerine, Selim ÖZTÜRK

[2]UNRWA (The United Nations Relief and Works Agency), 1949’de Filistinli mültecilerin sorunlarına çözüm üretmek amacıyla Birleşmiş Milletler bünyesinde kurulmuş ve 1950’den bu yana, Filistin mülteci kamplarında (Batı Şeria, Ürdün, Lübnan, Suriye, Gazze) faaliyetlerini yürütmektedir.

[3] https://www.unrwa.org/who-we-are/frequently-asked-questions

[4] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/filistin-merkezi-istatistik-kurumu-2020-itibariyla-dunyadaki-filistinli-nufusu-13-7-milyon/2094793

[5] https://tr.wikipedia.org/wiki/Filistinli_m%C3%BClteci_kamplar%C4%B1 

[6] Lübnan’daki Filistinli Mülteciler 75 Yıldır Yok Sayılan İnsanlar- Kadriye SINMAZ

[7] Lübnan’daki Filistinli Mülteciler 75 Yıldır Yok Sayılan İnsanlar- Kadriye SINMAZ

[8] Lübnan’daki Filistinli Mülteciler 75 Yıldır Yok Sayılan İnsanlar- Kadriye SINMAZ

[9] https://www.youtube.com/watch?v=jNCMnuUZ1qw

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri