- 11 Ekim 2025 - -YENÝ- NEDEN BAZI ÝNSANLAR DOÐRU YOLU BULAMAZ?
- 23 Eylül 2025 - "GÜNAYDIN" MI, "HAYIRLI SABAHLAR" MI? – BÝR SELAMIN HÝKMETÝ ÜZERÝNE
- 01 Aðustos 2025 - FETÖ MÜCADELESÝNDE NEDEN BAÞARILI OLUNMUYOR? -2-
- 23 Temmuz 2025 - FETÖ MÜCADELESÝNDE NEDEN BAÞARILI OLUNMUYOR? -1
- 14 Temmuz 2025 - 15 TEMMUZ: BÝR MÝLLETÝN CÝHAN DEVLETÝ YÜRÜYÜÞÜNÜ DURDURMAYA YÖNELÝK ENGELLEME GÝRÝÞÝMÝ
- 06 Temmuz 2025 - KERBELA: BÝR ÜMMETÝN ÝÇ SIZISI
- 02 Temmuz 2025 - EN ÝYÝ SAVUNMA SALDIRIDIR, EN KÖTÜ SAVUNMA SAVUNMADIR.
- 24 Haziran 2025 - TÜRKÝYE ÝÇÝN TARÝHÎ BÝR ZARURET OLARAK MEGA ÝDEAL (BÜYÜK ÜLKÜ) ARAYIÞI
- 19 Haziran 2025 - ARZ – I MEV’UD; MÜSLÜMAN COÐRAFYADA ÝÞGAL PLANLARI, TÜRKÝYE'YÝ BEKLEYEN TEHLÝKE
- 07 Haziran 2025 - KUDÜS’E AÐIT ÞÝÝRÝ TAHLÝLÝ
- 30 Mayýs 2025 - KUDÜS'E AÐIT ÞÝÝRÝNÝN EVLAT EDÝNME HÝKAYESÝ
- 23 Mayýs 2025 - MESCÝD-Ý AKSAY'A AÐIT !
- 07 Mayýs 2025 - HÝNDÝSTAN-PAKÝSTAN SAVAÞI ÝNSANLIÐIN SONU OLABÝLÝR MÝ ?
- 29 Nisan 2025 - YÂSÎN SAHÝBÝ OLMAK… KAVMÝNÝN KURTULUÞU ÝÇÝN BEDEL ÖDEMEK…
- 22 Nisan 2025 - KUR’ÂN’IN KISSALARLA YÜKLEDÝÐÝ SORUMLULUK
- 18 Nisan 2025 - YASÝN SURESÝ VE MARANGOZ HABÝB’ÝN MESAJI
- 11 Nisan 2025 - HAYATIN MERKEZÝNDE BÝR PEYGAMBER
- 26 Þubat 2025 - MAKÝNALARIN ÖÐRENME SERÜVENÝ: YAPAY ZEKÂ
- 17 Þubat 2025 - YAPAY ZEKA, TEHDÝTÝ MÝ, FIRSATI MI?...
- 10 Þubat 2025 - SIRADANLAÞMAK
- 01 Þubat 2025 - HAYALÝNDE KUDÜS OLMAYANIN ÝMANINDAN ÞÜPHE EDÝLÝR
- 26 Ocak 2025 - KUDÜS, MESCÝD-Ý AKSA BÝZÝ ÝLGÝLENDÝRÝR MÝ?
- 19 Ocak 2025 - KIRILMA NOKTASI GAZZE

MUHAMMED ÞAMÝL GENÇOSMANOÐLU
KAPÝTALÝST RUHUN ÝSLÂMÎ CAMÝYA SIZMASI
KAPÝTALÝST RUHUN ÝSLÂMÎ CAMÝYA SIZMASI
‘Hakký Söylemek mi, Baðýþçýyý Kýrmamak mý?’
Kapitalizm Müslümanlarý dönüþtürüyor. Menfaat ve çýkar iliþkilerinin olduðu parti, meslek örgütünde deðil sadece; bu deðiþim, samimane niyetlerle kurulan derneklerde de bu durum kendisini göstermeye baþladý.
Bugünün imtihaný, hakikatin ölçüsünü paranýn terazisine koyup koymayacaðýmýzdýr. Bu cümle, sadece bir uyarý deðil, ayný zamanda çaðýmýzýn ruhunu deþifre eden bir teþhistir. Çünkü paranýn, yani iktisadî kudretin, yalnýzca bir araç olmaktan çýkýp hakikatin kaynaðýna dönüþtüðü bir çaðda yaþýyoruz. Artýk mal, mülk ve makam, haklý ile haksýzý; doðru ile yanlýþý; deðerli ile deðersizi tayin eden ölçü hâline gelmiþtir. Oysa Ýslâm’ýn bize öðrettiði þudur: Takva, sadece bir slogan deðil, hayatý var eden mihenk taþýdýr. Hakikati belirleyen odur; baþka hiçbir þey deðil.
Murphy der ki: “Hayatýn altýn kuralý þudur: Altýný olan, kuralý koyar; kuralý koyan altýný alýr!”
Ýlk bakýþta bir iktisadî ironi gibi duran bu söz, aslýnda çaðýmýzýn zihniyet dünyasýný bütün çýplaklýðýyla ortaya koyar. Çünkü mesele sadece “para” deðildir; mesele, paranýn meþruiyet kaynaðýna dönüþmesidir. Modern zamanlarda iktisadî varlýk, yalnýzca mübadele aracý olmaktan çýkmýþ; kudretin, otoritenin ve hakikati tayin etme salahiyetinin sembolüne dönüþmüþtür. Bu yüzden “sosyal hayat” dediðimiz þeyin her katmanýna sirayet eder.
Bu söz, her ne kadar iktisadi anlamda bir yerlerde argüman olarak kullanýlýyor olsa da, sosyal hayatý da içeren yönleri var. Maalesef ekonomik anlamdaki varlýðýn güce dönüþtüðü zamanlarda yaþýyoruz. Diyeceksiniz ki, düzen kapitalist düzen… Ne bekliyorsun ki?
Beklentimiz, kapitalizmin ilkelerine iman edenlerden deðil elbette. Sözüm; üstünlüðün takvada olduðu bilincinde olan inanan insanlara. Takva tercihe býrakýlan bir þey deðildir. TAKVA: Korkma, sakýnma, Allah korkusuyla günahtan kaçýnmak, Allah'ýn emir ve yasaklarýna uymakta titizlik gösterme. Müslüman, “Ben takvalý olmasam da olur.” diyemez. Takvalý olmaya çalýþýr, olur ya da olamaz; ama en azýndan takvalý olmak diye bir hedefi vardýr; bu apayrý bir konu. Konumuz takva deðil, mesele üstünlük meselesi.
Bir Müslüman, üstünlüðün takvada deðil de cinsiyet üstünlüðünde olduðuna inanýyorum derse, mesela, itikaden bir sapma içine girer. “Ben kadýným, üstünüm.” ya da “Ben erkeðim, üstünüm.” derse, burada düzeltilmesi gereken bir inanç var demektir. Ya da ýrkta olduðunu düþünürse, yine itikadi bir sapma içindedir. “Ben Türk’üm, üstünüm.” ya da “Arap’ým, üstünüm.” diyorsa, sakat, yanlýþ, eksik bir itikat var demektir.
Takva kavramý Ýslami bir kavramdýr. Bu kavramýn içini Kur’an ve sünnet doldurur. Eðer bir kimse, takva kelimesinin içini –üstünlük meselesini– kendi indî görüþleri, þahsi fikirleri ile tanýmlýyorsa, ortada ciddi bir sýkýntý var demektir. Kelime ve kavramlarýn insan üzerinde farklý düzeyde etkileri ve hisleri olabilir; bu gayet normal. Ama asla kavramlarý, kendi mündemiç ettiði anlam deðer dünyasýndan çýkaramayýz, baðlamýndan kopartamayýz. Takvanýn sana göresi, bana göresi olmaz. Bunu daha açýklýða kavuþturma adýna, baþka bir kavramdan bahsederek vuzuha kavuþturmak istiyorum.
Burada küçük bir misal vereyim: “Tasarruf” kelimesi. Birinci anlamý, “bir þeyi dilediði biçimde kullanma yetkisi”; ikinci anlamý ise “parayý yahut herhangi bir nimeti dikkatli harcama, idareli kullanma.” Modern kapitalist zihniyete göre tasarruf, bankaya yatýrýlan mevduatýn faizle büyümesidir. Oysa Ýslâm’ýn deðer dünyasýnda bu, haramdýr. Demek ki kavramlarýn içeriði, beslendikleri dünya görüþü tarafýndan tayin edilir. Ýþte “takva” da böyledir: Sadece Ýslâmî baðlamda anlam kazanýr. Sana göre, bana göre deðil; Allah’ýn kelâmýna ve Rasûl’ün sünnetine göredir.
Burada bizi ilgilendiren kýsým 2. kýsým. Elimizde nakit paramýz var diyelim. Eðer biz bu parayý kapitalist bir mantýkla düþünürsek, bankaya çok rahat bir þekilde yatýrabiliriz. Yatýrdýðýmýz meblað karþýsýnda banka bize para verecektir; buna faiz deniliyor, malum olduðu üzere. Bu iþlem kapitalist sistemde akýllýca bir iþken, Ýslam’da bu haramdýr.
Ýslami anlamda tasarrufun çeþitleri vardýr elbet; konumuz bu deðil. Buradan þuna varmak istiyoruz: Her kavramýn, kelimenin çýktýðý, mündemiç ettiði ideolojik, fikrî ve dinî bir kaynaðý vardýr. Bu kavramlar, o dünyanýn ürettiði deðerlerdir. Hiç kimse kendi inisiyatifini kullanarak, “O öyle deðil, böyledir.” diyemez. Þunu anlatmaya çalýþýyorum: Üstünlük kavramýný Ýslam, takva ile belirlemiþ. Makbul insan, iyi insan, Allah’a en çok ibadet eden ve haram iþlemekten çok sakýnandýr.
Þimdi biz bunu söylem olarak söylüyoruz. Çok güzel de, bunu yaþantýmýzda uygulayamýyoruz.
Konumuz, ekonomik anlamda varlýklý insanlarýn Ýslami oluþumlardaki konumu. Mülk, nasip meselesidir. Çok çalýþma ya da eðitim düzeyinin yüksek olmasý, zengin olmak için yeterli sebepler deðildir. Bunlarýn kapitali çoðaltmak için gereksiz olduðunu söyleyemeyiz. Sosyal hayatta þahit olmuþuzdur: Adam eðitimli, çok çalýþkan ama ekonomik anlamda çok da zengin deðil; kendini idare edebiliyor sadece. Ya da tam tersi: Adam eðitimsiz, çok da çalýþkan deðil ama mal varlýðý çok fazla. Böyle de bir kural yok elbette. Nasipli olup da zengin olan, ayný zamanda çok zeki, çalýþkan, eðitimli insanlar da vardýr (ki çoðu böyledir bu arada). Birbirini besleyen unsurlardýr. Gayret etmek de önemlidir tabi. “Kader gayrete aþýktýr.” denir ya; bu da apayrý bir mevzu. Söz konusu mal varlýðýnýn nasýl elde edildiði deðil, þu an bizi ilgilendiren.
Zengin olmak iyi bir þeydir bu arada. Övülen, istenilen bir durum, özellikle de dünyanýn ahir zaman diliminde. Sermaye düþmaný da deðiliz bu arada.
Bizim karþý olduðumuz nokta, sermaye sahiplerinin Ýslami dernek ve vakýflarda (aslýnda toplumun tüm kesimlerinde durum böyle, ama biz Ýslami cenahý konuþuyoruz) ortaya koyduðu para kadar söz sahibi olmasý. Yani bir insan çalýþmýþtýr, Allah da nasip etmiþtir, zengindir ve ayný zamanda da bir dernekte, Ýslami bir faaliyette bulunmak isteyebilir. Ama burada bu varlýklý abilerimizin parasý ölçüsünde bir aðýrlýðý oluyor. Doðrunun ölçüsü mal varlýðý mýdýr? Herkes gayri ihtiyari, bu aðýr abilere paralarýnýn gücü nispetinde doðruluktan bir hisse veriyor. Amerikalýlarýn dediði gibi: “Madem çok akýllýsýn, madem çok zekisin; hani paran?” Ne farkýmýz var o zaman kapitalist Amerika’dan?
Aðýr abiyi eleþtiremiyorsun; çünkü dernek binasýný o almýþtýr. “Þu daha doðru.” diyemiyorsun; öðrenci yurdunun masraflarýnýn büyük bir kýsmýný o karþýlamaktadýr. “O görüþ yanlýþ.” diyemiyorsun; okulu o yaptýrmýþtýr… Vs. uzayýp gider bu.
Bir de derneklerin ihtiyaçlarýný daha ziyade yaþlý abiler, esnaftan para toplayarak karþýlarlar. Para bu amcalarda olduðu zaman, onlar da yukarýdaki aðýr abilerin konumuna yükselirler. Parayý onlar topladýklarý için, tasarruf hakkýný da kendilerinde görürler. Bu iki durumda da, ufku açýk, zamanýn ruhunu kavrayan genç ve mücadeleci insanlarý para ile döverler.
Bu tutumlar hiçbir þekilde Ýslami deðildir. Gücü elde eden hemen tiranlaþýyor. Hani istiþare, hani meþveret? Adam istiþareyi, farklý düþünceler “ne diye” deðil, kendi düþüncesini dayatmak için yapýyor. Sonuçta “istiþare yaptýk” deniyor.
Hani iþi ehline verecektik. Hani istiþare ile yol yürüyecektik. Hani eleþtirilere açýktýk. Hani “Yanlýþ gördüðünüz zaman beni doðrultun.” diyen Hz. Ebubekir’i, “Yanýldým, kadýn doðru söyledi.” diyen Hz. Ömer’i kendimize rehber edinmiþtik.
Bizim dünyamýzda para,zenginlik bir imtihan vesilesidir.Mülkün sahibi Allah’týr. O dilediðine verir,dilediðinden alýr.Eðer para ,mülk güce dönüþürse, haklýlýk sebebine dönüþüyorsa orada o para artýk kudretin,otoritenin ve hakikatý tayin etme salahiyetinin sembolü haline dönüþmüþtür. Bugün bizim asýl imtihanýmýz, hakikatin ölçüsünü paranýn terazisine koyup koymayacaðýmýzdýr.
Hakikati takva belirler; mal, mülk, makam deðil.
Henüz Yorum yok