MEHMET FATİH TOSUN

-YENİ- YAZI DİZİSİ: “BİZ”LİK HÂLİMİZ – BÖLÜM -1-

YAZI DİZİSİ: “BİZ”LİK HÂLİMİZ – BÖLÜM -1-

“ ‘Bizdenmiş Gibi’ Görünenlere Dair Bir Feryat”

Başlarken: “Samimiyetin kaybolduğu yerde aidiyetin anlamı kalmaz!”

Not: Yazılarım başta nefsimedir.

Zaman zaman sosyal medya hesaplarımda şöyle bir duâ paylaşırım:
“Rabbim bizleri, en az sosyal medyada göründüğümüz kadar imanlı, devletçi ve vatansever eylesin. Âmin.”

İroni yüklü bu duâ, aslında bugünün manzarasına tutulmuş acı bir aynadır. Çünkü ne yazık ki, her geçen gün göründüğü gibi olmayanlara, olduğu gibi görünmeyenlere daha sık rastlar olduk.

Bunların en acısı/acınası da; bir emele ulaşmak için kendisine "referans" olabilecek, günün kudretli, söz sahibi kişi, dernek, vakıf, siyasi parti, sivil toplum örgütü vb. her kim veya yapı var ise onlardan görünüp “sizdenim” den öte "ben, en bizdenim" diye ortaya düşüp, emeline ulaştıktan sonra kendine referans olan yapılardaki "bizi" yok sayanlar…

“Biz” kimiz, “onlar” kim?

Mütefekkir, şair ve yazar Sezai Karakoç merhum “Çağ ve İlham” adlı eserinde şöyle diyordu:

“Onlar sanıyorlar ki bizden kurtulsalar mesele kalmayacak.
Hâlbuki bizden kurtulsalar vicdan azabından kurtulamayacaklar…
Vicdan azabından kurtulsalar, tarihin azabından kurtulamayacaklar…
Tarihin azabından kurtulsalar, Allah’ın azabından kurtulamayacaklar…”

Bu satırlar her çağ için söylenmiştir.
Ama şu soruyu sormak gerekmez mi?: “Onlar” kim, “biz” kimiz?

“Onlar”, “biz”in haricindekiler. Peki, biz Karakoç’un tarif ettiği o “hakikate mazhar bir dava”nın, o “asil duruş”un, o “Allah rızasına yönelmiş hayatın” mensupları mıyız gerçekten?

Yoksa aidiyetimizi sadece kelimelerle mi dile getiriyoruz?

Sırtımızdan yükselip bizi yok sayanlar

Bugün “biz” dediğimiz kavram; bir camia, bir siyasi yapı, bir sivil toplum hareketinden öte bir aidiyet duygusudur. Fakat tam da bu duygunun, içini boşaltan samimiyetsiz bir kuşatma altındayız. Samimiyetin kaybolduğu yerde aidiyetin anlamı kalır mı? “Biz”e lazım olan iki ana esas samimiyet ve samimi niyet olmalı.

İçimizdenmiş gibi görünen, fiil, söylem ve hâl ile “en bizden benim” diye ortalıkta gezinen bazı kişiler, emellerine ulaştıktan sonra “bizi” yok saymakta tereddüt etmiyorlar. Acı olan, bu kişilere kapı açan da “biz” oluyoruz.

Menfaat sağlamak için her kapıyı çalanların, emeline ulaşınca kimseyi tanımayanların, her türlü ahlaksızlığı yapıp, ahlak dersi vermeye başlayanların hikâyesi sıradanlaştı artık. “Bizi” kullanıp, “bizim” imkânlarımızı kişisel ikbaline peşkeş çekenlerin sayısı az değil.

Kimi referans gösterdik?

Elimizi vicdanımıza koyalım:
“Biz” kimi “bizden” bildik?
Kime kefil olduk?
Kime referans verdik?

“Biz” olarak ifade ettiğim her yapı/oluşum tarafından referans olunan adam, gücünü ve yükselişini borçlu olduğu oluşuma/yapıya sırt çevirdiğinde sadece nankörlük etmiyor; o yapının samimiyetini, duruşunu da itibarsızlaştırıyor.

“Biz” referanslı, liyakatsiz bir koltuk kuklasının “memleketin en büyük sorunu liyakatsizlik” demesi artık mizah değil, bir toplumsal cinnet göstergesidir.

Bizden olmayana bizdenmiş gibi davranmak

Emevi Devleti yıkıldığında Ebu Müslim Horasani’ye sorarlar:
“Neden yıkıldılar?”
O da der ki:

“Dostlarını uzaklaştırdılar; düşmanlarını yakınlaştırdılar.
Yakınlaştırdıkları düşman dost olmadı; uzaklaştırdıkları dost düşman oldu.”

Bugün bu söz sadece devletler için değil, cemiyetler, sivil yapılar, kurumlar, dernekler, siyasi partiler, hatta aileler için bile geçerlidir.

“Bize asla karşı durmaz” dediğimiz nice dostu küstürüp, “mevkisinden dolayı nemalanırız, maddi gücünden istifade ederiz, çevresinden faydalanırız” düşüncesiyle “düşmanlara” iltifat ediyorsak, orada sadece bir değer kaybı değil, bir kimlik çözülmesi yaşanıyor demektir.

Zarara kendi rızasıyla girene merhamet olunmaz

Emeline erişenin “biz”i unutması bir ihanetse, onu emeline taşıyanların (gerçek niyetini anladığı halde) hâlâ “bizdendir” diyerek sahip çıkması da bir başka ihanettir.

Bir yapıya zarar verenin hâlâ o yapının gücünü kullanmasına göz yummak, sadece feraset eksikliği değil, aynı zamanda ahlaki bir zafiyettir.

Nitekim zarar gördüğümüzde uzaktaki eski dostlarımız şöyle diyeceklerdir:

“Zarara kendi rızasıyla girene merhamet olunmaz.”

Son Söz

“Biz” kavramını aidiyetten çok samimiyetle tarif etmeliyiz.

Bizi yok sayanı, “bizdenmiş” gibi göstermeye artık son vermeliyiz.
Allah’ın rızasını değil, sadece emellerinin cazibesini gözetenlere karşı uyanık olmalıyız.
Feraset, sadakat ve hakikat merkezli bir birliktelik için “biz”i yeniden tanımlamalıyız.

Rabbim, bizi bizdenmiş gibi görünenlerden korusun. Gerçek dostlara dost, hak yolda olanlara yoldaş olmayı nasip etsin. “Biz” diye bahsedeceğimiz yapı, oluşum, birliktelik içinde özüne sadık kalabilen bizler olmayı lütfeylesin…

(Yazı dizimiz 2. Bölüm ile devam edecek.)

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri

    Bu yazarın başka makalesi yoktur.