-
Bu yazarın başka makalesi yoktur.
Ayşe Beyza Üstüntaş
Şehadet Kervanına Şahitlik
ŞEHADET KERVANINA ŞAHİTLİK
Mavi Marmara… Yüreklerde umut ve yara; gidenlere cihat, kalanlara dua…
Daha çocuktum, bir telaş ve korku vardı evin içerisinde. İlk kez böyle bir anda aklıma ve kalbime düşmüştü Mavi Marmara. Bir haber vardı anne babamı telaşlandıran, sanki aileden birinin haberiydi ama değildi. Sonra anladım ki evet aileden birileriydi. Filistin’e yola çıkan iyilik ordusundan bazı kardeşlerimizin, abilerimizin yolculuğu şehadet şerbetiyle tatlanmıştı. Filistin’e Gazze’ye diye yola çıkılmıştı ama rota bazıları için cennete yönelmişti.
Bu yolculuk dünyanın dört bir yanından, 32 farklı ülkeden, bin bir ırktan, dünyanın tüm renklerinden, farklı dinlerden kimselerin bulunduğu 575 kişilik iyilik ordusunun yolculuğu gibi dursa da aslında onları emeklerle, dualarla, Kur’an-ı Kerim’lerle gönderen binlerin, milyonların yolculuğuydu. Kimi için yükte ağır tüm malını verdiği, kimi içinse tek varı parmağındaki bir yüzüğü olan en kıymetlisini infak ettiği bir yolculuktu. Asrısaadetin tüm malını veren Ebu Bekir’i ve elindeki birkaç hurmayı getiren Ebû Akîl’in devriydi o günler. Bu yolculuk ümmetin yolculuğuydu. Bu yolculuk Hz. Nuh’un ve beraberindeki insanların yolculuğuydu. Kurtuluşu isteyenlerin yolculuğuydu. Mazluma giden inananların birlik olduğu yolculuktu.
Mavi Marmara bir seferdi, durduruldu ama yüreklere ekildi tohumları. Evlerde adı anıldı, hayalleri süsledi. “Bir kez daha olsa da biz de gitsek!” dedi herkes. Davanın bir parçası oldu Mavi Marmara. Bir kez daha olsa da biz de gitsek! Biz de bir neferi olsak, yardımları ulaştıran eller olsak, akıtılan kanların sahibi olsak!
Mavi Marmara bir seferdi, durduruldu ama adları baki kaldı. Bu ümmet çocuklarına nasıl ki Aliler, Ömerler, Talhalar, Muazlar diyorsa, bu isimleri veriyorsa artık yenileri geldi. Uğur Süleymanlar, Ali Haydarlar, Muhammed Furkanlar konuldu çocuklara ad olarak. Herkese örnek oldular, hayal oldular onlar. En genç şehidi Furkan herkesin abisi, kardeşi, evladı oldu.
Mavi Marmara bizim onurlu yanımızdır. "Bize düşen zafer değil sefer!" düsturuyla yaptığımız en güzel seferlerimizdendir. Hayat bir yolculuktur, seferdir başlı başına. Bize düşen bu yolculukta azıklarımızı en güzel şekilde hazırlamak, heybeleri sıkı sıkıya doldurmaktır. Bu da ancak O'na, en güzel yol olan İslam'a hizmet ederek olacaktır. Rabbimiz bize ayet-i kerîmesinde bunu açıkça vaat ediyor; "Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve savaşta ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed/7)
Mavi Marmara bizim birliğimizi hissettiğimiz, milyonken bir olduğumuz yanımızdır. Hayat yolculuğunun en tatlı azıklarından biri olan kardeşliği iliklerimize kadar hissettiğimiz andır. Efendimiz bizlere iman etmeyenin cennete giremeyeceğini, kardeşini sevmeyenin de hakiki bir imana sahip olamayacağını buyurur. Mavi Marmara da bizim kardeşlerimize, asıl kardeşliğe olan yolculuğumuzdur. Hiç tanımadığımız ama beraber büyüdüğümüz kardeşlerimizden daha yakın hissettiğimiz din kardeşlerimize hasretle kavuşmak için, yaralarımızı sarmak için çıktığımız yolculuktur. Biz belki onlara bu dünyada kavuşamadık ama inanıyoruz ki "Zafer inananlarındır!" ve biz bir gün kavuşacağız hem şehitlerimize hem özgür Filistin’imize hem de onurlu direniş sahibi kardeşlerimize.
Onlar bu yolculuğu tamamladılar, artık mücadeleyi omuzlamak bizlerin görevi. Bu yolculuk kıyamete kadar devam edecek. Direnişin adı değişecek belki ama hak ile batılın mücadelesi hep sürecek. Bu yolculuklar belki Filistin’e, belki Arakan’a, belki Yemen’e, nereye olduğu fark etmez ama hep olacak.
Bu yolculuk Mavi Marmara ile taçlandıama onunla başlamadı, insanlıkla beraber başlamıştı. Atamız Hz. Âdem’den (as) Efendimiz’e (sav) gelinceye kadar tüm peygamberlerden öğrendik biz davayı ve haktan yana olmayı, davayı sırtlanmayı. Sonra peygamberlerin yolunda giden öncülerimiz oldu: Tüm dava kardeşleriyle beraber Mısır’da direnişin sembolü olan Hasan El-Benna’mız… Yüzyıllardır herkesin gözbebeği olan Filistin’de hak bayrağını tekerlekli sandalyesiyle taşıyan Şeyh Ahmet Yasin’imiz… Güzeller güzeli Bosna Hersek’te ben de varım diyen, Bilge Kral Aliya İzzet Begoviç’imiz… Şeyh Şamil’imiz, Muhammed Ali’miz ve daha niceleri. Tarih boyunca hep oldu bu direniş erleri.
Zalim oldukça mazlum da olacak. Bize düşen de haktan ve mazlumdan taraf olmak, hakkın bayrağını taşımaktır. Rabbim hepimizi hak yolun daimî yolcusu kılsın. Yeni yolcuların katılmasına vesile olmak da bu yolculuğun kurallarından bir tanesi. Bu yolculuğu en güzel şekilde tamamlayıp, son ikramın şehadet şerbeti olması duasıyla…
Bu makale Hucurat Hareketi’nin #AksaHalkaları projesi kapsamında yazılmıştır.
Henüz Yorum yok