MUSTAFA KÜÇÜKTEPE

KUDÜS'E ŞAİRCE BAKIŞ

KUDÜS’E ŞAİRCE BAKIŞ

Birçoğumuzun bildiği karınca hikâyelerinden ilki şöyledir. Nemrut Hz. İbrahim’i ateşe attığında karıca ağzında bir damla suyla ateşi söndürmeye gider. Karıncayı görenler bir damla suyla ateş mi söner diye dalga geçtiklerinde karınca “safımız belli olsun” demiştir. İkinci hikaye de şöyledir. Karınca hac için yola çıkmıştır. Karıncanın hacca gittiğini görenler sen nasıl gideceksin bu kadar yolu? Hacca varmadan ölürsün… gibi sözler söylenince “hiç olmazsa bu yolda ölürüm” demiştir.

Safımız belli olsun, hiç olmazsa yolumuz belli olsun. Safımız Filistinli Müslümanların yanı, yönümüz Kudüs, niyetimizse özgür Kudüs’te namaz kılmak.

“Tûr Dağını yaşa
Ki bilesin nerde Kudüs
Ben Kudüs’ü kol saatı gibi taşıyorum 

Ayarlanmadan Kudüs’e
Boşuna vakit geçirirsin
Buz tutar
Gözün görmez olur 

Gel
Anne ol
Çünkü anne
Bir çocuktan bir Kudüs yapar 

Adam baba olunca
İçinde bir Kudüs canlanır 

Yürü kardeşim
Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin” demişti Nuri Pakdil.

Gece rüyalarına girer Kudüs, Mescid-i Aksa, şair ve eylem insanı Mehmet Akif İNAN’ın:

Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde

Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu
Varıp eşiğine alnımı koydum
Sanki bir yer altı nehr çağlıyordu

Gözlerim yollarda bekler dururum
Nerde kardeşlerim diyordu bir ses
İlk Kıblesi benim ulu Nebi’nin
Unuttu mu bunu acaba herkes

Burak dolanırdı yörelerimde
Mi’raca yol veren hız üssü idim
Bellidir kutsallığım şehir ismimden
Her yana nur saçan bir kürsü idim

Hani o günler ki binlerce mü’min
Tek yürek halinde bana koşardı
Hemşehrim nebi’ler yüzü hürmetine
Cevaba erişen dualar vardı

Şimdi kimsecikler varmaz yanıma
Mü’minde yoksunum tek ve tenhayım
Rüzgârlar silemez gözyaşlarımı
Çöllerde kayıp bir yetim vahayım

Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Götür Müslümana selam diyordu
Dayanamıyorum bu ayrılığa
Kucaklasın beni İslâm diyordu.

"zeytinliklerden hışırdayarak yükselen bir ay
akıyor göğsüme
yaram akıyor
can sunuyor ödülünü
ama gömülecek bir yerim yok bu dünyada
bu yakın gecede
daha bir seviyorum kanlı giysilerimi
ey Filistin
kin tutmayan ayını
öpüyorum saçlarını
evlerden gelen çocukların
ey Kudüs
seviyorum sabah yağmurlarını
gidiyorum
ser önümüze bilgeliğini
acı vermeyen ölüm” der şair Turan Koç

Şair insanı güçlendiren, yüreklendirendir. Eyleme koşturan, yürekleri çoşturandır.

“Sen filistin hokkaları doldur kanla                                                                                                                                                                                                                                                                                    Şairler eğer ahın varken Uzanırlarsa tomurcuklara güllere

Herbiri kanlı bir ateş gibi korku
Bir azar bir şamar olsun
Filistin sen işine bak kar toprağını
Yoğur gazabını yaradanın..

Bu ateş bulutu hangi kavmin üzerinde
Çam ormanlarının salınışında
Kuşların cıvıldayışında
Otların serin tenlerinde
Eğer varsan bakıp görmeye
Şeffaf perdenin az ötesini
Bir ateş bulutu var en bildik yerde
En emin yerde

Ve bak asıl ölen yaylalar villalar tok karınlar
Hissiz dudaklar gayretsiz kalpler
Asla değil kavruk çölde yatan kadavralar

Farzet körsün olabilir
Elele tut
Taş al ve at
Kafiri bulur

Hani ceylanların
Hani cihat marşın

Bir yumruk harbinden nasıl kaçtın
En arka safta bile kalmadın
Cengi attın dünyaya daldın
Tezeğe konan sinekler gibi

Dönüyor burgaç
Dünya üstten yanlardan daralıyor
Ovalardan
Dar geçitlere sürülen sığırlar gibi
Bir gün ister istemez
Karşısında olacaksın kaçtıklarının

Dua et
O gün henüz mahşer olmasın” Cahit ZARİFOĞLU

Şaire göre Kudüs gökten indirilen bir şehirdir.

“Ve Kudüs Şehri. 
Gökte yapılıp yere indirilen şehir.
Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri.
Altında bir krater saklayan şehir.
Kalbime bir ağırlık gibi çöküyor şimdi.
Ne diyor ne diyor Kudüs bana şimdi
Hani Şam´dan bir şamdan getirecektin
Dikecektin Süleyman Peygamberin kabrine
Ruhları aydınlatan bir lâmba
İfriti döndürecek insana:
Söndürecek canavarın gözlerini
İfriti döndürecek insana
Ve Kudüs'ü terk ettiğin o ikindi
Birinci Cihan Harbi günü vakti
Kan sızdırıyor kaburga kemikleri
Karlı dağlardan indirdiğin atların
Bir evde perdeyi indiriyor bir kadın
Mahşerin perdesini kıyametin perdesini
Ağlıyor yere inen saçları
Göğü yırtan kefen beyaz elleri” Sezai KARAKOÇ

Artık ayağa kalkmanın vaktinin geldiğini hatırlatır şair:

“Filistin'de taş atan, çocukların aşkına, 
Bu apaçık gafleti, görün Allah aşkına! 
Bir buçuk milyar insan, bir kez ayağa kalksa; 
Hiç garip kalır mıydı, böyle Mescid-i Aksa? 
Hiç garip kalır mıydı, böyle Mescid-i Aksa?” Cengiz NUMANOĞLU

“Yıkılsın artık bebek katillerinin, çocuk katillerinin, kadın katillerinin ülkesi” der şair:

Yıkılasın İsrail! Enkazını göreyim!
Sana ülke diyenin, yüzüne tüküreyim! (Necip Fazıl KISAKÜREK

Kendini bir yoklar şair, kalbinde Kudüs aşkı ne durumdadır? Savaşı kazandı mı kaybetti mi kendini sorgular:

“Önce yüreklerimizdeki Kudüs'ü işgal ettiler.
Biz savaşı önce kendimizde kaybettik.” Cahit ZARİFOĞLU

Suriyeli Şair Nizar KABBANİ Kudüs adlı şiiriyle şöyle seslenir:

Ağladım... Göz yaşım tükeninceye kadar
Yakardım... Mumlar sönünceye kadar
Diz büktüm önünde... Usanıncaya kadar
Sende Muhammed’i ve İsa’yı sordum
Ey Kudüs, ey peygamber fışkıran şehir
Ey yer ve gök arasındaki en kısa yol
Ey Kudüs, ey dinlerin minaresi
Ey parmakları yanmış güzel çocuk
Hüzün doludur gözlerin ey iffet şehri
Ey Rasûlün uğradığı gölgeli vâha
Caddelerdeki taşlar hüzünlüdür
Camilerdeki minareler mahzundur
Ey Kudüs, ey siyaha bürünmüş güzel
Kıyamet kilisesinde çanları kim çalıyor?
Noel’de çocuklara oyuncakları kim taşıyor?
Ey Kudüs, ey hüzün dolu olan şehir
Ey göz kapağında gezinen iri göz yaşı
Ey dinlerin incisi!
Kim durduracak sana düşmanlığı?
Duvar taşlarındaki kanları kim arıtacak?
İncili kim kurtaracak?
Kur’ân’ı kim kurtaracak?
Kim kurtaracak İsa’yı, İsa’yı öldürenlerden
İnsanı kim kurtaracak?
Ey Kudüs.. Ey şehr-i yârim
Ey Kudüs.. Ey sevgilim
Yarın… Yarın Limonlar çiçek açacak
Yeşil sümbüller ve zeytin sevinecek
Gözler gülecek!
Dönecek göçmen kuşlar tâhir çatılara
Ve çocuklar da oyunlarına
Kavuşacak evlâtlar babalarına
Ey memleketim, ey barış ve zeytin şehri (Tercüme: Suna Durmaz)

Hep şiir söyleyen ve hep mücadele eden Filistinli Şair Mahmut Derviş: “Bir Filistin gene var” diyecektir:

Ve ant içerim ki,
bir mendil işleyeceğim yarına kadar,
gözlerine sunduğum şiirlerle süslü
ve bir tümceyle, baldan ve öpücüklerden tatlı:

'Bir Filistin vardı,
bir Filistin gene var!'
*
Gözleriyle Filistin,
kollardaki, göğüslerdeki dövmelerle Filistin,
adıyla sanıyla Filistin.
Düşlerin Filistin'i ve acıların,
ayakların, bedenlerin ve mendillerin Filistin'i,
sözcüklerin ve sessizliğin Filistin'i
ve çığlıkların.

Ölümün ve doğumun Filistin'i,
taşıdım seni eski defterlerimde
şiirlerimin ateşi gibi.
Kumanya gibi taşıdım seni gezilerimde.
Koyaklarda çağırdım seni bağıra bağıra,
inlettim senin adına koyakları:

Sakının hey
kayaları döve döve şarkımı koparan şimşekten!
Benim gençliğin yüreği!
Benim beyaz kanatlı atlı!
Benim putları yıkan!
Kartalları tepeleyen şiirleri benim eken
tüm sınırlarına Suriye'nin!

Zalim düşmana bağırdım, ey Filistin, senin adına:

'Ölürsem, ey böcekler, vücudumu didik didik edin!'
Karınca yumurtasından kartal çıkmaz hiç bir vakit,
yalnız yılan çıkar zehirli yılanlardan!
Ben barbarların atlarını iyi bilirim.
Bir ben dururum onların karşısında,
bir ben.

Gençliğin yüreğiyim her daim,
yüreğiyim beyaz kanatlı atlıların.

Çev.: A. Kadir – Süleyman Salom
(Filistin Şiiri, Evrensel Basım Yayım / Antoloji, İst. 2002)

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri

    Bu yazarın başka makalesi yoktur.