MUSTAFA KÜÇÜKTEPE
-YENİ- KUDÜS GÜNLÜKLERİ
KUDÜS GÜNLÜKLERİ
Mustafa KÜÇÜKTEPE
Giriş
İçimde tarifini bilmediğim bir çağrı büyümeye başlamıştı. Sanki kalbimin en dip köşesinde bir kapı aralanmış, oradan ince bir ışık süzülmüş ve bana tek bir yönü işaret etmişti: Kudüs.
Bazen bir şehre gitmez insan; bir şehrin çağrısına uyar. Sanki beni çağıran, haritalarda görünmeyen ama kalbimin en derin yerinde yankılanan bir sesti, binlerce yıllık duaların, gözyaşlarının ve umutların sesi…
İçimde bir kapı açıldı. Kimin açtığını bilmiyorum, belki kendi kırılmış tarafım, belki yüzyılların içinden gelen bir ses, belki de adını bilmediğimiz peygamberlerden birinin unutulmuş nefesi…
Adını koyamadığım bir ağırlık, bir ses, bir işaret… Sanki binlerce yıl öncesinden kalbime bir sızı akıyordu. Bu çağrı bir şehre değil; bir mirasa, bir hatıraya, bir iz sürüşe aitti. Ve o izler, Hz. Süleyman’ın adaletine, Hz. İbrahim’in duasına, Hz. Musa’nın asasına, Hz. İsmail’in teslimiyetine, Hz Zekeriyya’nın mihrabına, Hz. Meryem’in iffetine ve adını bilmediğimiz nice peygamberlerin ve sahabelerin adımlarına karışmıştı.
Filistin topraklarına ayak bastığımda içime tuhaf bir sükûnet yayıldı. Çünkü anladım ki burası, yalnızca haritalarda görünen bir yer değil; zamanın, inancın, acının ve umudun birbirine karıştığı büyük bir hafıza. Daha ilk adımda, sokaklarından değil, kalbimin içinden geçiyormuşsun gibi hissettiriyor.
Şehrin surlarıyla ilk karşılaştığım anda burası yalnızca bir coğrafya değil; insanlığın ortak hafızası, göğe açılan sessiz bir kapısı. Dar sokaklardan yükselen tütsü kokusu, sabah zikirlerinin yankısı ve güneşin altın rengiyle yıkanan kubbeler…
Daracık sokaklara sindiğini sandığım tütsü kokusu, aslında yüzyılların nefesiydi. Taş duvarların dokusunda, yüzlerce kuşağın parmak izleri vardı. Güneşin sabah ışığıyla parlayan kubbelere baktıkça, sanki yeryüzü gökle çoktan anlaşmış, insanı bu anlaşmanın sessiz tanığı yapmıştı. Kudüs’te yürümek, yürümekten çok bir hatıraya dokunmaktır. Hem bana ait olmayan hem de benden bir parçayı saklayan bir hatıraya…
Bu şehirde zaman farklı akıyor. Bir yandan bir çocuğun kahkahasında bugünü duyuyorsun, bir yandan duvara yaslanan yaşlı bir adamın sessiz duasında yüzlerce yıl öncesini. Sokaklarda yürürken hissediyorsun ki burada hiçbir ses yalnız değil; her nefes, geçmişle geleceğin arasındaki görünmez bir ipliğe bağlı.
Ben de o ipliğe tutundum bu yolculuk boyunca. Her gün, şehrin bana fısıldadığı yeni bir sır oldu. Bir taşın gölgesi, bir esnafın gülüşü, bir mabedin loş sessizliği, bir rüzgârın dokunuşu… Hepsi bu yolculuğun satır aralarına saklandı. Kudüs bana, aceleyle okunacak bir hikâyeyi değil; yavaşça, hissederek, durarak dinlenecek bir şiiri armağan etti.
Şimdi bu günlüklerde, o şiirin mısralarını bir araya getirmeye çalışacağım. Bu satırlar, Kudüs’te geçirdiğim günlerin değil; Kudüs’ün bende uyandırdığı duyguların günlüğü. Belki bir sokakta benimle birlikte yürürsün, belki bir taşın üzerinde durur ve aynı rüzgârı hissedersin. Belki de şehrin sesini kendi kalbinin ritmiyle duyarsın. Kudüs’te yürürken anladım ki burası bir hikâye anlatmaz; seni kendi hikâyesinin içine çeker. Sende saklanmış, yıllardır bekleyen ne varsa, gün yüzüne çıkarmak için fırsat kollar.
Benim içimdeki sessizlik de burada çağladı.
Bu günlükler, bir seyahatin yüzeyine yazılmış notlar değil; içimde yankılanan bu çok katmanlı şehrin gölgesine düşürdüğü izlerin günlüğüdür.
Peygamberlerin bastığı taşlarda onların nefeslerini soluyan sokaklarından geçerken, yalnızca geçmişe değil, insanlığın ortak kalbine dokunduğumu hissettim.
Her adımım, hem bir hatırayı uyandırdı hem de kendi iç karanlığımda yeni bir kapı araladı.
şehrin ortasında durdum
durdum ve hissettim ki
Kudüs’e varış, varılan bir yer değil
içte başlayan bir sarsıntı bir silkeleniştir
Şimdi seni bu sarsıntının izine davet ediyorum. Belki bu satırlar seni de aynı duygunun eşiğine getirir. Belki bir duvarın çatlağında kendi geçmişini görürsün, belki bir tespih tanesi gibi şehirle birlikte nefes alırsın.
Bu, Kudüs’e gidip dönmüş bir yolcunun değil, Kudüs’ün içimde bıraktığı yankının hikâyesidir. Her gün, Kudüs’ün bana açtığı başka bir sırrı, başka bir duyguyu, bir adım ileri, bir adım içeri aktarıyor. Ve ben, bu şehri sadece gezmiyor; onu dinliyor, dokunuyor, kokluyor ve anlamaya çalışıyorum.
Şimdi sana o yolculuğu gün be gün anlatacağım. Belki sen de bu satırlarda, Kudüs’ün mistik rüzgârında kendi sesini bulursun.
Bu, içimdeki yolculuğun hikâyesi. Ve şimdi seni de o yolculuğa davet ediyorum.



Henüz Yorum yok