- 08 Kasım 2024 - -YENİ- HUZURLU BİR HAYAT İÇİN 30 ETKİLİ ÖNERİ
- 15 Ekim 2024 - CUMA GÜNÜ TATİL OLSUN: MEDENİYET MEFKÛREMİZ
- 25 Eylül 2024 - DURSUN BU HAYASIZCA AKIN: AİLENİ KORU
- 14 Eylül 2024 - PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED (S.A.V) ŞAHSİYETİNDE GÜNÜMÜZ GENÇLİĞİNDE ŞAHSİYETİN İNŞASI
- 07 Eylül 2024 - DOĞU SEFERİ: DEĞERLER EĞİTİMİ ÇALIŞTAYI VE SUFFE - NİZAMİYE MEDRESELERİ
- 02 Ağustos 2024 - ŞEHİT SÜLALESİ: HENİYYE
- 30 Temmuz 2024 - TBMM İSMAİL HENİYYE'Yİ KONUŞTURSUN
- 15 Temmuz 2024 - SİYONİST ASKERLER VATANDAŞLIĞIMIZA LEKEDİR
- 09 Temmuz 2024 - SURİYE ÜMMET SORUMLULUĞUMUZ VE FİTNE!
- 15 Nisan 2024 - İMDAT ÇAĞRISI: GENÇLİĞİ KAYBEDİYORUZ
- 10 Şubat 2024 - NETANYAHU'NUN NİHAİ GAZZE HEDEFİ: KİM YÖNETECEK
- 25 Ocak 2024 - İNSANLIK VİCDANINA GAZZE ÇAĞRISI: SEN DEĞİLSE KİM?
- 21 Ocak 2024 - GAZZE VE HAYATIN ANLAMI
- 23 Aralık 2023 - Katil Amerika ve İsrail sona geldi
ADNAN KALKAN
CEPHE ŞEHİDİ YAHYA SİNVAR
"Bâki Davalar Fâni Şahısların Omuzuna Bina Edilmez" der Üstad Bediüzzaman Hazretleri. Evet, öyle davalar vardır ki şahıslar tarafından başlatılır ancak zamanla şahs-ı manevinin omuzlarına yüklenir ve bu sayede mağlup edilmesi neredeyse imkansız hale gelir. Fâni davalar şahısların omuzlarında durduğu için şahısların ölmesi ya da davayı terk etmesiyle son bulur. Fakat bâki davalar, artık şahs-ı maneviye mâl olduğu için, şahıslar ölse de davalar yaşamaya devam eder; hatta bazen şahısların ölümüyle birlikte davalar daha da güçlenir ve zafere daha yakın bir hale gelir.
İşte Filistin davası, diğer bir tabirle Mescid-i Aksa davası veya Kudüs davası, şahs-ı manevinin omuzlarına yüklenmiş bir davadır. Bu sebeple, bu dava fâni şahısların fena bulması yani şehit olmasıyla sona ermez; aksine, daha da güçlenir ve zafere daha da yaklaşır. Şeyh Ahmed Yasin’in vefat ettiğinde eğer bu dava bâki değil de fâni bir dava olsaydı, yani şahs-ı manevinin omuzlarına değil de şahısların omuzlarına yüklenmiş olsaydı veya İzzettin el-Kassam’ın vefatında şahıslar üzerine bina edilmiş olsaydı, elbette şimdiye dek çoktan sona ererdi. Ancak Kudüs, yani Mescid-i Aksa davası, ne İzzettin el-Kassam’ın ne Şeyh Ahmed Yasin’in ne İsmail Haniye’nin ne de büyük komutan Yahya Sinvar’ın omuzlarına bina edilmediği için, onların şehadetiyle bitmedi ve güçlenerek devam etti, edecek.
İsmail Haniye’den sonra, İsrail zindanlarında 20 yıl kalmış olan Yahya Sinvar hareketin başına geçti. Yahya Sinvar, İsmail Haniye’ye göre çok daha cephede aktif olan ve ön saflarda mücadele eden bir kahraman olarak, en çok arzuladığı şehadete ulaştı. Şimdi siz zannediyor musunuz ki Filistin’in farklı bölgelerinde akrabalarını kaybetmiş ve bu kayıpların acısı ile davalarının bilincini kuşanmış mücahitler, Yahya Sinvar’dan daha az kararlı ve daha geri planda kalacaklar? Asla ve kat'a! Hiç şüphemiz yok ki Yahya Sinvar gibi büyük bir komutandan sonra, Filistin direnişinin başına geçecek olan komutan daha kararlı ve cesur olacaktır. Nasıl ki Aksa Tufanı’nın ilk aşamasında İsmail Haniye siyaset ve barışçıl bir politika ile ilerlediyse, kendisinden sonra gelen Yahya Sinvar, mücahitlerle birlikte Filistin direnişinin ikinci aşamasında cephede savaştıysa, Aksa Tufanı’nın üçüncü aşamasında olacak olan komutan bunu çok daha ileriye taşıyacaktır.
Biz inanıyoruz ki Rabbimiz, bu kadar bedel, sadakat, fedakarlık ve sabır karşılığında kullarını muzaffer kılacaktır. "Eğer inanıyorsanız muhakkak üstün olan sizsiniz" ilahi çağrısı gereği, bugün belki de en saf inanç Filistin’deki mücahitlerde ve cefakar halktadır. Bir tarafta tevekkül ehli bir ümmet var Filistin’de, diğer tarafta ise bu ümmetin yiğit evlatları olan mücahitler. Bedir ve Uhud’da, az olan imanlı insanların çok olan zalimlere karşı nasıl büyük kahramanlıklar sergileyip Allah’ın yardımıyla muzaffer oldukları gibi, bugünün Bedir’i ve bugünün Uhud’u Filistin’dir. Hendek Savaşı’nda, “Onlar bana karşı bir daha galip olamayacaklar” diyen Efendimiz Aleyhisselam’ın sözleriyle benzer şekilde, Aksa Tufanı’nın da İsrail’e karşı Müslümanların zaferine işaret ettiğine inanıyoruz. Filistin Müslümanları, Allah’ın izniyle bir daha asla mağlup olmayacaktır.
Bizler zaferden değil, seferden sorumluyuz ve bu sefere önderlik edenler, Allah kime nasip ettiyse malıyla, canıyla ve kanıyla destek vereceklerdir. Yahya Sinvar, en çok arzu ettiği şehadet şerbetini içti. Rabbimiz, bizleri de şehadet şerbeti içmekle şereflendirsin diyoruz. Biz de inşallah, şehadet şerbetini içmek için sabırsızlıkla bekliyoruz ve yeni Yahya Sinvar, Halid Meşal, Ebu Ubeyde, Şeyh Ahmed Yasin, İzzettin Kassam, İsmail Haniye yetiştirmek için canla başla mücadeleye devam edeceğiz. Düşmanlar, istedikleri kadar güçlü silahlara ve teknolojilere sahip olsun, kafirler istedikleri kadar birlik olup üzerimize gelsin; Çanakkale’de olduğu gibi, Filistin’de de bir avuç inanan, Allah’ın izniyle muzaffer olacaktır.
Rabbim, Yahya Sinvar ve diğer şehitlerin şehadetini kabul etsin. Onların adına sevinsek de kendi adımıza hüzün duyuyoruz.
Ve son olarak, İslam devletlerinin korkak yöneticilerine sesleniyoruz: Yahya Komutan’ı örnek alın, cesareti, mücadeleyi, samimiyeti öğrenin. Ümmet nezdinde lanetlenmek yerine dua almak istiyorsanız, bu ümmetin dualarında ebediyen yer almak istiyorsanız, Yahya Komutan gibi erkek olun, cesur olun, inançlı olun ve en azından birleşin, bu zulme son verin. Eğer sadece 10 İslam devleti biner asker çıkarırsa, İsrail korkusundan geri çekilir. Ama sizde bu cesaret olmadığı için onlar sizin korkaklığınızdan ve dünya sevginizden cesaret alıyorlar. Sizden öncekilere makamlarınız kalmadığı gibi, size de kalmayacak. Ama Allah’ın laneti ve Müslümanların bedduası sizinle beraber olacak. Bundan kurtulmanın tek yolu, izzetle ölmeyi zilletle yaşamaya tercih etmek ve şehit büyük komutan Yahya Sinvar gibi düşmanın karşısına dikilmektir.
Nitekim Yahya Sinvar, düşmanın iddia ettiği gibi tünellerde saklanmıyordu; cesur kahramanlar gibi ön saflarda savaşıyordu. Allah da ona cennette şerefli bir makam nasip etti.
Adnan Kalkan
Henüz Yorum yok