- 05 Mart 2025 - İNSAN BU YA...
- 28 Şubat 2025 - YÜZEYSEL NETİCELER…
- 19 Şubat 2025 - MESELE YÜK ALMAK…
- 13 Şubat 2025 - SORUNLAR VE ÇÖZÜMLERİ…
- 06 Şubat 2025 - KURAKLIK, DEPREM VE SAVAŞLAR
- 01 Şubat 2025 - AİLE, BOŞANMALAR VE TESPİTLER…
- 25 Ocak 2025 - MESELE, BUNDAN MI İBARET?
- 16 Ocak 2025 - BİLGİNİN FAY HATTI (1)
- 08 Ocak 2025 - ARABESK KÜLTÜR…
- 02 Ocak 2025 - COĞRAFİ SİYASET…
- 26 Aralık 2024 - İLETİŞİM VE ULAŞIM…
- 18 Aralık 2024 - İKLİM MÜLTECİSİ
- 11 Aralık 2024 - KÜRESELLEŞME VE SORUNLAR…
- 05 Aralık 2024 - KİM NE ANLADI?
- 27 Kasım 2024 - TEŞBİHTE HATA VAR MI?
- 20 Kasım 2024 - İKLİM VE ÇEVRE…

MEHMET TOPUZ
-YENİ- GARİPSENECEK BİR DURUMDU BU.
GARİPSENECEK BİR DURUMDU BU.
Bu haftanın yazısını gündemin kendi derinliğinden uzakta, bir hayat ve mücadele ikilemi arasında dünyanın hayata dair insanın mücadelesinde bir yaşam anatomisinin iç kalıpları ve dış kalıpları arasında bir hikâye formatından uzakta bir denemenin gözlemden ve düşünceden uzak olmayan ikliminde kaleme almak istedim. Neyi ne kadar anlatmam gerektiğinin ölçüsü, bir gözlemin yolculuğunda gerçekleşti.
Ve cümlenin nereden başlaması gerektiğini kestirememenin verdiği bir düşünceyle galiba cümle de bir sorguya tabi oldu.
Cümleye nereden başlamalıydı. Çıkmaz sokağın köşe başında yokluk ile varlık arasında bir ikilemin tam ortasındaydı. Bir takım sağlık problemleriyle yüzleşiyordu. Yılların mücadelesi hayat mücadelesinin getirdiği bir yorgunluk gibi bir ezginlik haline sahipti. Yorulmuşluğunu saklama gibi bir derdinin olmadığı, yaşadığı acının iç sesiydi. İnsana dair ifadelerin baş hecesiydi bu cümle.
Yılların getirdiği bir cümleyle doğruyu bükme derdinde olmadığını anlatabilecek miydi? Anlatsa kime neyi anlatacaktı. Bildiği ve kaybettiği bir his durumunun tam merkezinde çatışma halindeydi. Ruhun çatışmasında, gündemin tam merkezinde, dert edindiği dertlerini sayma telaşasın da idi bugünlerde.
Neyi nasıl söylemeliydi. Hangi birini anlatacaktı. Cümlelerinin, nefes almadan ilerlemesi bundandı. Çünkü çocukluktan başlayan bir yokluğun varlık yarışında var olma derdiyle kapitalizmin tam merkezine doğru bir yarışta hissiyatını, insanlığa dair koruma başarısını, yine de en büyük başarı olarak ömür defterinin başköşesine yazdığı sevinciyle yaşlanmıştı ruhu.
İnsan aradığını bulur muydu? Kaybettiğini bulur da, ruhta kaybettiği sevincini nasıl bulacaktı. Vazgeçmişti galiba. Yer yer gelen sevincini ve umudunu bağlayamadığı bir bulgunun uçurumunda neyi nerede araması gerektiğini bilmiyordu. Galiba yılların yorgunluğu içerisinde varlık ile yokluk savaşının ortasındaydı. Maddi yokluğun hayata dair beklenti çıtasının matematiksel değeri arasında kalmıştı.
Kendi ifadesiyle, imtihanlar silsilesinin peşini bırakmadığı gerçeğinin sebeplerini arayacaktı. İmtihan olunması gereken ne varsa dünyaya dair imtihan olduğu bilincini unutmamış olacak ki, umursamayan tavrıyla sevincini muhafaza ediyordu. Galiba diyordu, insan canıyla malıyla, varlıkla yoklukla imtihan olurdu. Hepsi bu kadar mıydı? Hepsi bu kadar olamaz diye de hafiften hayıflanıyordu. Çünkü insan yirmi birinci yüzyılda kendi ruhuyla imtihan olduğunu da bilmeliydi.
Kapitalizmin sömürüye dayalı sisteminde, ölen insanlara dair hissiyatını, acıma duygusunu, savaşlarda kaybedilen insanlara dair hayat mücadelesini kendi benliğinde unutmuş olması da galiba büyük ve çok büyük bir problemdi. Kendi derdini ve hayata dair varlık ile yokluk arasında ki bütün dertlerini unutmuştu. Filistin de, Orta Asya da dünyanın birçok yerinde televizyon kanallarında gördüğü insanların ölümü, hafif tebessümünün ardında ki bir acı gibi duruyordu yüreğinde. Ve ne diyeceğini bilemiyordu insan, fakat bu çaresizlikten kaynaklı bir durum değildi.
İnsan, kendine dair gözlemlerini oluştururdu bazen. Kendi gözlemleri, bazen sosyolojiye dair ve bazen de kendine dair gözlemleri. Odanın içinde siyah deri kaplamalı bir koltuğun hafif yıpranmış kumaşına denk geldi gözleri. Biraz yıpranmış olmanın, eskimişliğe dair kendi içinde bir şey barındırmadığını düşünüyordu. Anlık düşüncelerdi. Not almak gibi bir derdi de kalmamıştı zaten. Aradığını gerçekten bulmuş muydu ruhunda. Kendine, insana, insanlığa ve insanlığına dair düşünüyordu tam da beşeriyete karşı.
Ve yirmi birinci yüzyılda edebiyata dair, cümlelerle, şiirlerin içinde kendi düşünce ve yorumlarıyla dünya sathında var olma telaşında idi. Garipsenecek bir durumdu bu. Sağlıcakla…
Henüz Yorum yok